+1 oy
244 göst.
Cinsel Yaşam kategorisinde (18 puan) tarafından

Merhaba değerli hanımlar, bir konu var ki hepimizin hayatına bir şekilde dokunuyor ve üzerine düşünmeye değer buluyorum. Hani o meşhur laf vardır ya, "Erkeklerin yapısı böyle, görseldirler..." Bu basit cümlenin, kadınların omuzlarına ne kadar büyük bir sorumluluk yüklediğini, ilişkileri nasıl şekillendirdiğini ve hatta yanlış davranışları nasıl normalleştirdiğini hepimiz gözlemliyoruz. Ancak son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar, bu basit ve sorumluluğu kadına yükleyen resmin aslında bir efsane olabileceğini gösteriyor. Örneğin, beyin görüntüleme çalışmaları, görsel bir uyarana maruz kaldığında kadın ve erkek beyninde temelde aynı zevk ve arzu merkezlerinin aktifleştiğini, yani sanıldığı gibi "iki ayrı dünya" olmadığımızı ortaya koyuyor. Beynimizin bu benzerliğinin yanı sıra, psikolojideki bir bulgu da durumu daha net aydınlatıyor: Kadınların bedensel tepkileri ile bu tepkileri söze dökmeleri arasında genellikle bir fark oluyor; çünkü toplum, kadınlara küçüklükten itibaren kendi beğenilerini ve arzularını ifade etmenin "ayıp" olduğunu öğretiyor. İşte bu bastırılmışlık, kadınların estetiğe ve çıplaklığa verdiği doğal tepkiyi de gölgeliyor. İşin aslı, kadınların da estetik ve çekici bulduğu bir bedene karşı son derece net bir görsel ilgisi, beğenisi ve arzusu vardır. Aslında meselenin özü, biyolojik bir farktan çok, hangi bedenin bir 'tabu' haline getirildiğiyle ilgili. Toplumumuzda kadın bedeni sürekli olarak örtülmesi, saklanması, korunması gereken gizemli ve tehlikeli bir 'nesne' olarak kodlanıyor. Bu tabulaştırma, ona karşı aşırı bir merak ve abartılı bir hassasiyet yaratıyor. Şöyle bir düşünelim: Eğer tam tersi olsaydı ve erkek bedeni aynı şekilde tabulaştırılsaydı, sürekli saklansaydı ve bir arzu nesnesi olarak bu kadar öne çıkarılsaydı; o zaman da "kadınlar görseldir, erkekler kendine dikkat etmeli" demez miydik? Bu da gösteriyor ki, olay beyinlerin 'görsel' olmasından çok, gözün önünden saklanan ve tabu haline getirilen şeye karşı duyulan abartılı merakla ilgili. Tüm bunlar, bize "doğal" veya "fıtrat" diye sunulan pek çok şeyin, aslında toplumun ve kültürün bize öğrettiği rollerden ibaret olabileceğini düşündürüyor.

Bu genel çerçevede sizin düşüncelerinizi merak ediyorum:

  Siz bu "erkek doğası" argümanını kendi hayatınızda veya çevrenizde ne kadar sık duyuyorsunuz? Bu söylem, kadın-erkek ilişkilerini sizce nasıl etkiliyor?

  Kadın bedeninin bu şekilde "tabulaştırılmasının", toplumdaki kadın-erkek dinamiklerini ve kadınlara yönelik baskıyı nasıl şekillendirdiğini düşünüyorsunuz?

  Bir kadın olarak, bu "kadınlar görsel değildir" kalıbı yüzünden kendi beğenilerinizi, bakış açınızı veya arzularınızı hiç görmezden gelmek, bastırmak zorunda hissettiniz mi?

3 Cevaplar

+3 oy
(1,586 puan) tarafından

Ben anaerkil bir ailede büyüdüm, çevremdekiler arasında benim ailem kıyas olarak bulunmaz hint kumaşıdır. Bizde erkek kadın rolü yoktur, insanın hayatta kalması için yapması gereken davranışları vardır.

Ben ve ailemdeki kadınlar rahatça “erkek işi” denilen alet edevat işlerini, ailemdeki erkekler de “kadın işi” denilen yemektir, temizliktir vb işleri rahatlıkla ve hiç gocunmadan yaparız. Çünkü bunlar yaşamın temelinde var.

Ben çarşaflıyım, bunu da Rabbim emretti diye giydim. Ayette bana nasıl giyinmem gerektiğini beni yaratan Rabbim söylemiş. Rehber olarak gönderdiği Rasul de (sav) şekli şemali açıklamış.

Ailemdeki erkekler de yine Allahın ayette bahsettiği gibi gözlerini haramdan sakınırlar, zinaya yaklaşmazlar. Herhangi bir kadına iştahla bakmazlar, bakamazlar. Çünkü Allah helali dışındakine bakmayı yasakladı.

Sizin söyledikleriniz bir yerde gelenek görenek kültür olan şeyler, insanlar varoldukları memlete göre tabi ki yaşayacaklar ama Allah herkese akıl fikir vermiş.

Yeryüzündeki her erkeğin göz kapağını biz indiremeyiz, yeryüzündeki her kadını da biz örtemeyiz. Ancak ben, konusunu ettiğiniz erkeklerden kaçınmak için Allahın emrini doğru bulduğumdan çarşaf giyip kendimi iştahlı bakışlardan kurtarmayı seçtim. Elhamdülillah.

Dünya, direkt yaratıcısı olduğu Rabbin kitabını bile dinlemezken insanları hiç dinlemez.

(18 puan) tarafından

Aslında soruda, bahsettiğiniz bakışın kadınlarda da olduğununu yazmıştım. Gelenek öyle bir programlamış ki sanki kadınlar kör, erkekler vücutsuz. Ayrıca ayette iki cinse de bakmamasını emrediyor. Sadece erkeklere işe gittikleri için serbestlik getirilmiş; eğer onlara da kapanma emredilseydi çalışmaları aşırı zor olurdu. Yani benim tezim şudur: Aslında tesettürün illeti şehvet değildir. 

(1,586 puan) tarafından
+1

Kimsenin gözünü neye nasıl çevireceğini yine kimse kontrol edemez. Teziniz anlaşılabilir ama bana göre (eğer yanlış anlamazsanız) kısır. (Daha açıklayıcı bir kelime bulamadım, kusuruma bakmayın lütfen.)

Çünkü bugün kültürler farklı bile olsa durum hep aynı. Afrika’da da böyle, Avusturya’da da. Asya’da da aynı, Avrupa’da da.

Ayette de zaten geçiyor, Allah kadına “sesini ince yapma da kalbinde hastalık olanlar yanlış anlamasınlar” diyor. Erkeğe demiyor.

Yarattığını en iyi bilen yaratandır.

Erkeklerde hastalık var diyor, kadınlarda var demiyor. Kadınlarda da tabi ki şehvet var, sizin lafınıza göre bastırılmış duygular ve ayıp olgusu yüzünden ifade etme biçimi değişiyor ama yine de bir erkek kadar bu yöne meyilli değiller.

Şehvet, yalnızca cinselliğe bağlı değildir. Bir kadının kıyafet sevmesi de şehvettir. Arzusu cinselliğe yakın olmayabilir.

İşin özü nefis yani. 

Sizin sözlerinizin özeti, erkekte olduğu kadar kadında da nefis var ama kadınlar kültürlerin, gelenek göreneklerin gölgesi altında hep daha bastırılmış oluyorlar.

Ama nefis cinsellikle ilerlemese de başka bir şeyde ortaya çıkıyor, kadın için çoğu şey erkeğin cinsellikle bulduğu aşkla birebir etki yapıyor.

Neye karşı arzu duyduğumuza göre şekilleniyor yani. Yoksa erkek kadına, kadın alışverişe vs duyabilir. Bakıma, makyaja, kıyafete, saça, çantaya, ayakkabıya vb vbpek çok şeye karşı istek duyması nefsindendir.

(18 puan) tarafından

Bildiğiniz gibi, Nur Suresi'nde hem kadınlara hem de erkeklere yönelik "bakışlarını kontrol etme" çağrısı, bunun ahlaki bir hedef olduğunu gösterir. Benzer şekilde, bilişsel çalışmalar da niyetin ve dikkatin bakışlarımızı yönlendirmede ne kadar güçlü olduğunu ortaya koyuyor. Belki de bu durumu, "kontrol imkânsızdır" demek yerine, "kontrol edilmesi gereken ve geliştirilebilen bir yetidir" şeklinde düşünmek, her iki alanla da daha uyumlu bir yorum sunabilir.

Atıf yapılan ayetlerin derinliğine indiğimizde de yorum olanakları genişliyor. Ahzab Suresi'ndeki ifadenin, Peygamber hanımlarının özel konumuna ve o dönemin koşullarına hitap ettiğini hatırlamak, mesajı daha doğru anlamamıza yardımcı olabilir. Ayette geçen "kalbinde hastalık bulunan" tanımının ise belirli bir cinsiyetten çok, genel bir ahlaki zaafı işaret ettiğini düşünebiliriz. Kur'an'ın bütünlüğüne baktığımızda, Nur Suresi'ndeki karşılıklı sorumluluk ilkesi, bu dengeyi çok güzel bir şekilde tamamlıyor. Bu sayede, tek bir ayetin özel bağlamından yola çıkarak genel bir kural çıkarmak yerine, daha dengeli bir sonuca ulaşabiliriz.

Cinsellik konusundaki gözlemleriniz de çok önemli bir tartışma alanı açıyor. Erkekler ve kadınlar arasında ortalamada bazı farklılıklar olduğu sıkça dile getirilen bir gerçek. Ancak bilimsel literatür, bu konunun ne kadar katmanlı olduğunu ve kültürden kültüre ne denli değiştiğini de bize gösteriyor. Bireyler arasındaki farklılıklar ve iki cinsiyetin duygusal/cinsel dünyasındaki büyük örtüşme alanı, "erkekler her zaman böyledir, kadınlar hep şöyledir" gibi kesin çizgiler çizmemizi zorlaştırıyor. (Örneğin geçen gün okuduğum bir meta-analizde neredeyse erkek-kadın şehvetlerinin %80 örtüştüğü ifade edilmekteydi. Yani 10'u erkek, 10'u kadın toplamda 20 kişi ele alırsak, neredeyse 16'sının (8 erkek, 8 kadın) şehveti aynı çıkar. Geri kalanlar ise aşırı uçlardır.) Bu nedenle, biyolojik eğilimlerle birlikte toplumsal ve bireysel faktörlerin bu arzuları nasıl şekillendirdiğini düşünmek, konuyu daha bütüncül anlamamızı sağlayabilir bence.

Bir de yemeğe, takıya vb. duyulan şehvet ile cinsel şehvet tamamen ayrıdır bence. Benim buradaki kastım cinsel şehvet. 

(1,586 puan) tarafından
+2

Örtünme ayeti yalnızca peygamberin hanımlarına mahsus değildir, aksine onlar öncü oldukları için hitabet evvela onlara gelir. Yoksa asrı saadete baktığımızda peygamber hanımları hariç diğer hanımların da çarşafa büründüğünü görürüz. Yanlış olsaydı Allah rasulü (sav) engel olurdu.

Öteki sözlerinize katılıyorum, cinsi istekte cinsiyet ayrımı çok yok ama erkeklerin arzularını yönelttikleri cinsellik ile kadınlarınki tam manasıyla eşit de değil. Erkeklerin yumurtalıkları günübirlik dolarken, kadınların haz mekanizması 3 günlük bir sürece bağlıymış mesela. Bence bu bilgi de yanlış çünkü haz da şahsidir. Biyolojik olarak iki cinsel istek arası kaç saattir bilmiyorum ancak kişiden kişiye, psikolojik yapıya ve zaman-mekan olgusuna bağlı olarak değişkenlik gösterebilir diye düşünüyorum.


-Reklam-
+1 oy
(3,175 puan) tarafından

Dünyanın neresinde olursan ol, farklı kademelerde kadının cinsiyet ayrımına uğradığını gözlemliyorum. Özellikle ataerkil anne tarafımda kendi hemcinslerine karşı bile acımasız eleştiriler ve beklentiler oluyor. Ben ve kızlarımı " önemli olan bizim kendimizi nasıl gördüğümüz" düşüncesiyle yetiştirmeye çalışıyorum. Asırların yanlışınıda bir anda değişeceğini zannetmiyorum. Bilinçlenme adı altında kadının dahada beden olarak öne çıktığı sadece erkeklerin göz zevkini süslediğini görüyorum. Reklamlara bakın %90 kadın ve bedeni...

(18 puan) tarafından
+1

Yorumunuz için çok teşekkür ederim, o kadar değerli noktalara değinmişsiniz ki.

Özellikle "ataerkil anne tarafımda kendi hemcinslerine karşı bile acımasız eleştiriler oluyor" gözleminiz, aslında yazının ana fikriyle tam olarak örtüşüyor. Bu, bize dayatılan kuralların ve beklentilerin ne kadar derine işlediğini, hatta biyolojik bir gerçek gibi sorgusuzca kabul edildiğini gösteriyor.

Aynı şekilde, "bilinçlenme adı altında kadının daha da beden olarak öne çıktığı" eleştiriniz de çok kritik. Bu durum, "erkekler görseldir" efsanesinin, farklı bir kılıfla da olsa ne kadar güçlü bir şekilde pazarlanmaya devam ettiğinin kanıtı. İster "örtün" baskısı, ister "tüketim için açıl" pazarlaması olsun, her ikisi de temelini aynı asılsız biyolojik iddiadan alıyor gibi.

+1 oy
(3,264 puan) tarafından

Bu konunun cevabı doğduğumuz bölgeye, büyüdüğümüz aileye ve dahil olduğumuz inanca göre değişir, değişiyor. Ataerkil toplumlarda, erkeklerin egemen olduğu bir sistemde tabi ki kadın daha zayıf olarak görülür ve her yönden bastırılmaya çalışılır. Anaerkil toplumlarda (afirkanın bazı bölgelerinde var bu) aynı baskı erkekler için de var.

Avrupada her ne kadar gelenekselcilik hala olsa da, toplumun modernleşmesiyle kadına olan bakış açısında biraz daha iyi bir tutum var. Ataerkil düzen olmasına rağmen, bence sahip olduğumuz inanç bunu çok etkiliyor. Yüzyıllardır süregelen din sistemi içinde doğup, gelişmiş toplumları 'ha' deyince, haydi şimdi herkese eşitçe davranacağımız bir düzene geçelim diyemeyiz.

Bir diğer unsur da, kapitalist düzen. Bir şeylerin pazarlanabilir, bundan kar edebilir, cebini iyice doldurulabilir olması için, nesneye/objeye/metaya ihtiyac var. Yani temelde öyle olmasa dahi, bize dayatılan sistemde bir şekilde kullanılıyoruz. Kadınlar olarak tabiki önce biz zarar görüyoruz. 

(18 puan) tarafından

Evet, ben de sizin gibi düşünüyorum. Aslında kültür burada belirleyici plan şey, biyoloji değil. Erkeklerle kadınların bedenlere verdiği tepkiler aynı olsa da kültür kadın bedenini tabu haline getirip baskılamıştır.

(3,264 puan) tarafından
+1

Öyle kesinlikle. Farklı toplumlarda değişik ölçülerde olabilir, ama ortak nokta erkeğin cinselliği daha rahat yaşayabilmesi.

Refah düzeyi yüksek olan yerlerde cinsellik daha rahattır. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde cinsellik sadece(genel olarak) 'üreme' üzerine kurulu oluyor. Zevk ve haz almak ikinci planda kalıyor. Heleki kadının hazzı...Cinselliğin tabu olması bir yana, kadının cinselliğe olan ilgisi  'marjinal' olarak görülüyor. Çoğu kişi tarafından utanılacak bir durum olduğu için de, cinsel ilişki problemleri halı altına süpürülüyor.

Özetle, insan doğasında olan çiftleşme arzusu, bulunduğumuz ortamın şekline göre kalıp alıyor. Dini inaçlar, sosyo-ekonomik şartlar, aile, örf ve adetler... vs diye uzar bu liste. 

İlgili sorular

+1 oy
15 cevap 686 göst.
0 oy
5 cevap 231 göst.
+1 oy
8 cevap 483 göst.

Kategoriler


1,468,458 soru

24,058,697 cevap

330,035 kullanıcı

...