Dişilik tamamen kafada bitiyor, karakter, kişilik meselesi. Alma verme dengesini tutturmak. İşve cilve de hediyesi sadece.
Almak dişil, vermek erildir.
İstersen cıvıl cıvıl ol, çocuk gibi saf, masum ol ama alma dengen yoksa ve devamlı vericiysen sen eril enerjisi yüksek bir insansın.
Yaşın kaç olursa olsun düsturun aynı olmalı, “kendimi önemsiyorum”
Çünkü birilerinin sana bir şeyler vermesini kabul etmek evvela kendini önemsemekten geçiyor.
Arkadaşının yaptığı çok doğru, çocuğunu taşıyabilir ama eşi varken taşımıyor. Çünkü eşi ona “taşıma işini üstlenirim, sen rahat gez” diye rahatlık hediye ediyor. Arkadaşınız da bu görünmez armağanı almakta bir beis görmüyor, aksine eşi verici olsun kendi alıcı olsun diye genelde eşi varken çocuğu tutmaya yeltenmiyor.
Yani arkadaşınız kendisine prenses muamelesi yapıyor ki eşi ona kraliçe muamelesi yapsın.
Basit denklem, 2+2=4.
Eğer fedakar olursan, yapabilirim diyerek her işte en önce sen varsan eril enerjiyi çalıştırırsın. Eşine de senin hediyeni almak düşer, yani dişilik.
Zaten ikisini de eşitlemek lazım, dengeyi bozmamak lazım.
Normal şartlarda zaten devamlı vericiyiz, ev içinde, ev dışında, markette, gezmede, parkta hep kadınlar olarak “dur, şu müşkülü de çözeyim çünkü çözebiliyorum” diye düşünerek hareket ediyoruz.
Hiç verici olmasak, devamlı alıcı olsak o zaman denge şaşar, hep verici olmak da böyledir.
Yüzde yüz dişil olamayacağımıza göre yüzde yüz eril de olmamalıyız ama biz vermeyi almaktan daha iyi yapıyoruz.
Erkekler, tabiatları gereği eril enerjideler. Kadınlar da dişil.
Ne zaman ki bir erkek, gerek aile gerek çevresi tarafından bir şeyler vermeden büyütülür, o zaman o erkeğin sorumluluk alma potansiyeli körelir. Örneğin annesi, aslında yatağını kendi toplayıp annesine karşı sorumlu olduğu meseleyi yine annesine “toplaman gereken bir yer yok, sorumluluğumu aldım ve senin için topladım” şeklinde toplayarak ifade ederse hediye adı altında vericiliği arttığı için eril enerjisi yükselir.
Ancak annesi daima vericiyse, yani çocuğuna kul köle olur daima alması gerekeni almıyor aksine hizmeti veriyorsa o zaman çocuğun dişil enerjisi yükselir ve böyle bir beklentiye girer.
Erkeklerin tabiatında hizmet etme aşkı diye bir şey var. Onlar bunu fark etmeseler bile başarılı oldukları her seferde özgüvenleri artar, mutlu olurlar, bir daha aynı his için hizmet etmeye yönelik işler yaparlar.
Erkek çocuklarıyla “hadi sen arabasın, götür beni” şeklinde oynarsanız çıtını bile çıkarmaz çünkü biri için bir şey yapma durumunda zevk alır.
Aksi türlü kızların da nazını işve cilvesini görüyorsunuz, istediğini yaptırmaya doğuştan alışıklar.
Tüm bu yazılardan erkeği kullan ona hizmet ettir anlaşılmasın, tabiatları vermeye kodlu bir cinsiyet için sizin ona verici olma şansı tanımanız bile yeterli bir hediyedir.
Ayrıca erkekler, çaba sarf ettikleri şeylere karşı tuhaf bir bağımlılık gösteriyorlar. Cebinde olana karşı ise kolay gelen kolay gider diye düşünüyorlar. Tabi ki istisnalar vardır ama kaideyi bozmuyor işte.
Eril enerjiyi azaltıp dişil enerjiyi çoğaltmak için bırakın sizin için bir şeyler yapsın. Sizi, zorlanacağınızı düşündüğü bir meseleden kurtarsın mesela.
Ben de çarşaflıyım ve dışarıda oğlumu tutmak benim için zor, halbuki kas kütlesi bakımından eşimle neredeyse aynıyız. Yani tutamaz mıyım? Pek tabi ki tutarım. Ama tutmam çünkü eşim, ufak da olsa benden bir pürüzü giderdiği için daha verici olmak istiyor.
Örnek olarak, restoranda kadın için çekilen sandalye detayı. Senin için bir şeyler yapıyorum düşüncesini en net ve çabasız ilan eden şeydir. Biz sandalyemizi çekemez miyiz? Bal gibi de çekeriz. E eşimiz bilmiyor mu bunu? Gayet de biliyor.
Yani ortada, senin için ufak da olsa bir şey yapıyor olmak beni mutlu ediyor çünkü bana teşekkür et istiyorum diyor içten içe.
İhtiyaç duyuldukları yerlerde kalırlar, gerek fiziksel gerek zihinsel.
Biz kadınlar emin olun hiçbir şeye muhtaç değiliz ama onlar muhtaçmışız gibi davranınca birden bire dünyanın en mutlu insanına dönüşüyorlar.